Hosgeldiniz |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
YEŞİLDAĞ TARİHİ
A. Türklerden Önce Yeşildağ
Kaşaklı Höyükte yapılan yüzey araştırmaları sonucu elde edilen seramik parçaları ve diğer buluntular üzerinde yapılan incelemelerde, Yeşildağ çevresinde yerleşimin M.Ö. 7 binlere kadar indiğini görmekteyiz.
Nitekim J. Mellart 1950'li yıllarda kasabadaki incelemeleri sonucunda Kaşaklı Höyüğü'nde neolitik ve kalkolitik dönemlerde yerleşim olduğunu belirtmiştir. Özellikle tunç çağında yoğun yerleşme olan Kaşaklı höyüğünde bu devire ait bol miktarda keramik malzeme bulunmuştur. Yapılan yüzey araştırmaları sonucunda höyükte M.Ö. 2000 ile M.Ö. 1200 yılları arasında kalan döneme ait hiçbir buluntu elde edilememiştir. Salgın hastalık veya benzeri bir nedenle bu yıllar arasında höyük, muhtemelen boşaltılmış olup, yerleşim Kaya Mevkisinde devam etmiştir. Höyükte 1200'lü yıllar itibarı ile yerleşim tekrar başlamıştır.
Hitit Dönemi'nde de gözde yerleşim yerlerinden olan yörede bu döneme ait çeşitli eserler mevcuttur. Kaşaklı Höyüğü'nün hemen yanında yer alan Kaya mevkiindeki Hitit kalesi araziye hakim bir noktada kurulmuştur. Olası bir saldırıya karşı dört tarafı da açıkça görebilecek konumda olan kalenin kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir.
Roma ve Bizans Dönemleri'nde de vazgeçilmez bir yerleşim merkezi olan kasabada bu dönemlere ait bir hamam vardır. Çamurluk mevkiindeki sıcak su kaynağı yakınlarında kurulan hamamın sütunları cami ve mezarlık yapımında kullanılmıştır. Yadı büyük İbrim Kalesi ve aslan taşlarıyla ünlü Bayındır Kalesi, Romalılar ve Bizanslılar tarafından kullanılmıştır. Buralarda birçok taş kitabeler ve kabartma resimler vardır. Bu kalelerden getirilen ve şimdi mezarlıkta bulunan üç adet sütun parçasında papaza ve papazın anasına ait olduğu sanılan Latince kitabeler vardır. Bu kalelerin kalıntıları halen mevcuttur. Tabii buraya kadar bahsedilenler, Türkler ve İslam öncesi yerleşime aittir.
B. Türkler DönemindeYeşildağ
Türklerin Beyşehir civarlarında görülmesi onbirinci yüzyılın sonlarına rastlamaktadır. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın beyleri 1069 yılında Konya kentine ulaşmıştır. Bu yıllardan itibaren Orta Asya'dan göç eden Türkmenler yavaş yavaş bu yörelerde tutunmaya başlamışlardır. Beyşehir Gölü civarındaki Hristiyanlar, uzun süreden beri süren ilişkiler sonucunda, Türklerin örf ve geleneklerini kabul etmişler ve Bizans imparatorunun emirlerine önem vermemişlerdir. Bu sebeple İmparator Yuhannis Commenus Beyşehir adalarına sığınan ve Sultan Mesud'a bağlı kalan halkı tenkile karar verdi. Gemiler inşa ederek adalara asker sevk etti. Gemilerin bir kısmı battı ise de adalar işgal edildi. Sultanı tercih eden halk Konya'ya tard eyledi.
Onbirinci yüzyıldan sonra Beyşehir ve çevresi sırası ile Anadolu Selçukluları, Karamanoğulları, Eşrefoğulları, Hamidoğulları, Turgutoğulları'nın elinde kalmıştır. 1466 yılından sonra bu sahalar kesin olarak Osmanlıların eline geçmiştir.
Anadolu Selçuklu Dönemi'nde, Sultan Alaaddin Keykubat'ın vezirinin oğlu olan seyyah İbn-i Bibi, Selçukname'sinde Yenişehir nahiyesi ve etrafının doğal güzelliklerinden sıkça bahsetmiştir. Yalnız Kaşaklı ismi seyahatnamenin hiçbir yerinde geçmemektedir. Seyyah, Sultanın Kayseri dönüşünü şöyle anlatır."Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaaddin Keykubat Kayseri'den dönüşünde başkenti geçince Anamas'a vardı. Karşısına öyle bir yer çıktı ki, eğer cennetin bekçisi görse orayı, cennetten ayırt edemezdi. Oranın üzerinde yirmi ada saydım. Hepsi meyveyle ve ağaçlarla dolu. Yenişehir derler. Oradan buz gibi soğuk ve şarap gibi lezzetli sular akmakta. Kaynağı yeni yetme birinin yanağı gibi"
Anadolu Selçuklu Dönemi'nde Yeşildağ ve çevresi, Kaşaklı adı ile bilinir. Bir Selçuklu eseri olan Atabekiye Medresesinin 1256 tarihli Vakfiyesinde Kaşaklı, ismi geçmektedir. Bu vakfiye, Kaşaklı isminin geçtiği en erken tarihli belgedir.
Beyşehir ve havalisi 1258 yılında Moğol saldırılarıyla talan olmuştur. Yeşildağ Kasabası’nın Belen Mahallesinde ortaya çıkan toplu mezarların bu istilası sırasında yapılan katliamlarla ilişkisi olduğu düşünülebilir. Moğol istilası ile talan olan Beyşehir ve havalisinde 13. yy. sonlarına doğru Eşrefoğlu Beyliği hakimiyetini kurmuştur. Böylece Kaşaklı ve civarları da Eşrefoğlu beyliği hakimiyetine girmiştir. Şehabettin El Omari, 65 kasaba ve 155 köyün Eşrefoğullarına ait olduğunu yazar.
Eşrefoğlu Beyliği, Süleyman Bey zamanında altın çağını yaşamış, beyliğin sınırları Gurgurum'a kadar genişlemiştir. 1302 yılında Süleyman Bey'in ölmesiyle başa Mehmet Bey geçmiş ve sınırlarını Bolvadin'e kadar ilerletmiştir. 1320 yılında Mehmet Bey'in ölmesi ile başa II. Süleyman Bey geçmiştir. 1326 yılında İlhanlıların Anadolu genel valisi Demirtaş, Beyşehir'e gelerek kenti ele geçirmiş ve II. Süleyman Bey'i göle atarak öldürtmüştür. Böylelikle Eşrefoğulları beyliği ortadan kalkmıştır.
1326 yılından sonra Beyşehir ve çevresi Hamidoğlu Necmeddin İshak Çelebi'nin eline geçmiştir. 1372 yılına kadar bu bölgelerin Karaman, Moğol, Osmanlı ve Hamit beyleri arasında el değiştirdiği anlaşılmaktadır. 1366 yılında I. Murad, oğlu Yıldırım Beyazid'in Germiyan Beyinin kızı Sultan hatunla evlenme töreninde Beyşehir ve çevresinin yöneticisi olan Hamidoğlu Hüseyin Beyden topraklarını para karşılığı kendisine satmasını istemiştir. Yapılan satu-bazar sonucunda Akşehir, Beyşehir, Karaağaç ve ısparta vilayetleri şeri mektupla seksen bin altun karşılığında I. Murad'a satılmıştır.
Bu yıllardan itibaren Beyşehir ve çevresi 1466 yılına kadar Osmanlılar ve Karamanoğulları arasında defalarca el değiştirmiştir. Kaşaklı da şüphesiz bağlı olduğu Beyşehir gibi bu el değiştirmelerden nasibini almış ve Beyşehir ile aynı kaderi paylaşmıştır. Osmanlı ile Karamanoğulları arasında bir ara bölge olan ve sık sık el değiştiren Beyşehir ve çevresi Fatih ile birlikte 1466 yılında kesin olarak Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir.
1513 tarihli bir belgeye göre Beyşehir, Osmanlının Karaman vilayetine bağlı 25 kazadan birisidir. Aynı resmi belgede Beyşehir sancağının iki kazaya taksim edilmiş olduğu görülür.
III. Murad zamanında yapılan 1583-84 tarihli tahrire göre Beyşehir, Karaman eyaletinin 8 sancağından birisi idi. Bu tahrire göre Beyşehir Sancağı; Kıreli, Yaylasun, Cezire, Göçü, Yenişehir, Kaşaklı, Gurgurum, Bozkır ve Yağan nahiyelerinden oluşmaktaydı.
Tabii buradaki Karaman Vilayeti'nin merkezi Konya olan, zaman zaman Maraş'ın da dahil olduğu Mersin, Antalya, Isparta, Burdur, Niğde, Aksaray'ı da içine alan geniş bir bölge olduğu bilinmektedir. Değilse Karaman denilince o zamanlar Larende adını taşıyan bugünkü Karaman İli anlaşılmamalıdır. Yalnız bugünkü Karaman da Larende adı ile tarihi Karaman Vilayeti'ne dahildir. Sancak ise günümüzdeki "il" anlamında alınmalıdır. Yani Osmanlı devrinde Beyşehir İli, Bozkır da dahil bugünkü yerlerin merkezi durumundadır.
Beyşehir sancağı, onaltıncı yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren, Karaman vilayetinin diğer sancakları arasında daha belirgin bir özelliğe sahip olmuştu. Osmanlı öncesinde, muhtemelen on üçüncü yüzyılın ortalarından beri bu sancakta esaslı bir iskan yapılarak büyük ve sürekli köyler teşekkül etmişti. Bu yüzdendir ki Karaman vilayetinin diğer sancaklarıyla mukayese edildiğinde Beyşehir çevresinde yörük nüfusu diğer sancaklara nazaran oldukça azdır. Örneğin 1522 tarihli icmal muhasebe kaydında Beyşehir çevresinde yaylayan sadece altı yörük cemaatinden bahsedilir. Tarsus ve etrafındaki pek çok cemaat Karamanoğulları taraftarı olduğundan Osmanlı yöneticilerinin tazyiki ile Tarsus'tan başka yerlere göç etmişti. Anamas Dağı eteklerine gelen konar göçerlerin bir kısmı bahsedilen bu yörüklerdir. Günümüzde Yeşildağ ve Kurucuova Kasabaları'nda yaşayan Ecevitli sülaleleri bu yörük cemaatlerin devamıdır.
Tarihi yollar üzerine kurulmuş olan Kaşaklı Kazası, tarih boyunca oldukça işlek bir yerleşim merkezi olmuştur. Teke ve Manavgat yörüklerinin sıkça kullandığı bir yol olan keçiyolu Antalya ve Manavgat'tan Anamas dağları üzerine gelir, buradan bir kol Kaşaklı Kazası ve Kurucuova köyüne, diğer bir kol da Eğridir şehrine ulaşırdı. Anamas dağından geçen bu yol Teke yörüklerinin çokça kullandığı bir yoldu. Örneğin Eceli yörükleri Teke sancağının Kaş kazasından kalkarlar, Anamas Dağı yollarından geçerek Eğridir'e ulaşırlardı. Kızıllı Cemaati Teke Karahisar kazasından kalkar, bu yoldan geçerek Eğridir yaylalarına ulaşırdı. Melikler Yörük Cemaati Eğridir Pamukovası'nda kışlar, Anamas dağında yaylarlardı. Kızıllar Yörük Cemaati Teke sancağının Kemer kazasında kışlar, Anamas dağında yaylarlardı. Manavgat ve Teke yörüklerinin kullandığı bu yol Beyşehir Gölü'nün kuzeybatı kısmından Yalvaç Karaağacı hudutlarına girer ve ilerde Via Sebasta yoluna ulaşırdı. İbn-i Bibi Selçukname'de Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Alaaddin Keykubat'ın Konya'dan Alanya'ya giderken de bu yolu kullandığını yazmaktadır. Romalılar zamanında yapılan meşhur Via Sebaste yolu Ege bölgesinden gelerek Felebeli'nden Beyşehir sancak sınırları içerisine girer, Kırıkdede, Göçeri, Çavuş, Hüyük, Görünmez, Köşk, Sergisaray gibi köylerden geçerek Davgana (şimdi Doğanbey) köyüne ulaşırdı. Biraz ileride şimdiki Yunuslar köyünün olduğu yerde Akşehir'den gelen tarihi yol ve Beyşehir'den gelen yol ile birleşirdi. Buradan Kızılören hanına ulaşır, bir kol Konya'ya bir kol da güneye dönerek Seydişehir-Alanya istikametine uzanırdı.
Kaşaklı Kazası'nın yakınlarından geçen bir başka tarihi yol ise Beyşehir'den, Bademli, Karadiken, Üskelles köylerini geçerek Akseki'ye ulaşan ve oradan da Manavgat ve Alanya'ya inen yoldur. Bu küçük yol Beyşehir, Seydişehir ve Akseki arasındaki Küpe dağları ve yaylaklarını aştığı için daha çok yörüklerce kullanılmakta ve yaylayolu olarak bilinmektedir. Bu yol sayesinde Beyşehir, hem Alanya kenti ile hem de Antalya şehri ile bağlantı kuruyordu.
16.yüzyıl kayıtlarında yol üzerlerindeki taş ve tahta köprülerin bakım ve onarımı ile yükümlü Köprücüyan denilen görevliler vardı. Örneğin Kaşaklı ile Yenişehir nahiyeleri arasında bulunan ve bir yörük köyü olan Keçilik köyünden beş aile, Adaköyü ile Salur köyü arasındaki köprülerin tamir ve muhafazası ile görevlendirilmişti. Kışın tahrip olan bu köprüler, bu aileler tarafından tamir ediliyor, bunun karşılığında onlar avarız ve örfi vergilerden muaf tutuluyorlardı.
16. yüzyılda Kaşaklı Nahiyesinin merkez köyü Adaköyü'ydü. Bu köyden başka, bu bölgede 16. yüzyıl boyunca Bayındır, Cemaller (Cemeller, Cemalli), Çay, Çepni (Çetmi, Akçabelen), Ekeler (Egeler), Geydeş, Göceler, Göğler, Güdülhacı (Güzelhac, Güldürhacı), İldüzen, Keçilik, Kuşçular, Muharremkolu (Mahremkulu, Behramkulu Kayabaşı), Oğulbeyi (Oğulbeyler), Ortaköy, Salur, Saraycık ve Şabanlar köyleri bulunmaktaydı. Bu köylerin hepsi timardır. Yalnız İldüzen şehzadenin hassıdır.[20] Mezraları: Alıç, Balıklıkoru, Boşkuyu, Damlakoru, Gencek, Geydeş, Gölcük, Halilovası, Işık Yakub, Karaisa, Kars, Kaşaklıçayırı, Kemaller, Kozağaç Deresi, Keykos, Kuruçay, Kuruova, Orta, Recebli, Yunuskulu ve kendi idi. Bu saha güneyden gelen yörüklerin yaylası konumundaydı. Dağlar Nahiyeyi Akseki ve İbradı kazasından ayırırken, Beyşehir Gölü, Cezire Nahiyesi'nden ayırmakta idi.
16. yüzyılda Beyşehir Gölü içerisinde bulunan adalar ve gölün doğusunda yer alan birkaç köy Osmanlı idarecilerince Cezire Nahiyesi adı altında bir idari birimde toplanmıştı. Cezire Nahiyesi'nin merkez köyü Mada adasındaki Mada Köyüdür. Kıstıvan (Gölkaşı), Akburun (Girapa/Görepe), Zaviyecik (Zeyve), Gesi (Kesi, Kese), ve Milli köyleri nahiyenin belli başlı köyleri idi. Çardak, Belenbos, Mantalos, Sünye, Oruçadası, Kızılada, Karaada ve İlanlıada Nahiyenin mezralarıydı. Cezire Arapça'da ada, Türkçe'de adalar anlamına gelmektedir. Kaşaklı, Yenişehir ve Yağan nahiyeleri ile hemhudut olan Cezire Nahiyesi ile Beyşehir arasında ulaşım kayıklarla sağlanıyordu.
Kaşaklı Nahiyesine hemhudut olan ve Gölün batı kısmında kalan Yenişehir Nahiyesi genelde Teke, Alanya ve Manavgat'tan gelen yörüklerin yaylağı durumundaydı. Bademli, Hoyran (Gölyaka), İsrailler, Keçilik, Kurucuova, Kürdler, Küre, Malanda, Muma, Şehirköy (Şarköy) ve Yenice nahiyenin köyleri idi. Aliler, Karaada, Karagözpınarı ve Kızılada mezraları arasındaydı. Prof. A. S. Hall, antikçağda bu bölgede, Kurucuova dahil, yoğun yerleşim kalıntılarından dolayı kalabalık bir nüfusun barındığını ileri sürmektedir.
Kaşaklı, Beyşehir ve Gurgurum, nahiyeleri arasında kalan Yağan Nahiyesi Osmanlı belgelerinde otluk ve yaylak bir bölge olarak tanımlanmıştır. Aladorum, Bademli, Bucakarmağan, Celilfakih, Çuğlu (Huğlu), Kurdular, Küre, Mahmudlar, Manastır (Üzümlü), Osmancalı, Davudlar, Efla, Diğer Efla, Gören, Haydarlar, Karadekin (Karadiken), Yağanovacığı, Salur, Savcılar, Şeyhler, Üskerlos (İskelleros, Eskilaros Üskelles, Üstünler), Yağan, Yatağan ve Yaycılar nahiyenin köyleri idi. Hisargediği ve Polad isimli iki mezranın bu nahiyede olduğu kaynaklarda belirtilir.
16. yüzyılın sonlarına doğru Beyşehir sancağının bazı nahiyelerinde yüzde yüzden fazla nüfus artışı olmuştur. Sırasıyla Göçü, Kıreli, Kaşaklı, Yenişehir, Yağan, Yaylasun ve Cezire en fazla nüfusa sahip olmuştur. Köy nüfuslarının artmasının en önemli nedenlerinden biri iç ve dış göçlerdi. 1507 tarihli mufassal defteri incelendiğinde, Beyşehir Sancağı ve köylerine Mut, Ermenek, Manavgat ve Alanya kentlerinden kimi ailelerin göç ettiklerini rahatlıkla tespit etmek mümkündür. Köylülerin kendi köylerinden başka köylere göç etmelerinin en önemli nedeni ekilebilir toprakların yetersizliği idi. Kendi köylerinde ekecek toprağa sahip olmayan fakir çiftçi köylüler, komşu köylerde buldukları ekilebilir toprakları ekip biçmek için o köylere gitmek zorunda kalmışlar ve zamanla oralara yerleşmişlerdir. Örneğin 1584 yılında Bademli köylüleri İsrailler köyünde; Kurucuovalılar Muma'da; Karadikenliler Aladorum'da; Davutlar Savcılar köyünde; Manastırlılar Üskelles köyünde; Çetni ve Ekeliler Adaköyü'nde ziraat yapmaktaydılar.
Köy nüfusunun artmasının bir başka nedeni de 16.yüzyılın ikinci yarısından itibaren, devletçe konar göçerlerin köylerde iskan edilmesiydi. Böylelikle konar göçerler hem itaat altına alınacaklar, hem de sancakta siyasi istikrar sağlanacaktı. Turgut ve Bayburt nahiyelerinde kendilerine yurt bulamayan bazı Esbkeşan cemaatleri ve kişiler çevre sancakların köylerine dağılmak zorunda kalmışlardı. Yine Alanya sancağında yaylayan Seriki ve Gencek yörük cemaati (Yörükan-ı Gencek) Kaşaklı nahiyesinde yer alan köy ve mezralara yerleşmeye başlamıştı.
1571'de Kıbrıs adası fethedildiğinde II. Selim adanın imar ve iskanının hemen yapılmasını istemiştir. Eylül 1572 tarihli sürgün emrine göre çavuşlar ve diğer sürgün görevlileri adaya yerleştirecekleri aileleri belirlemek için Beyşehir sancağına da gelmişlerdi. Bu sürgün defterinde Beyşehir ve Seydişehir kentleri ile köylerinden 461 ailenin Kıbrıs'ta yerleştirilmesinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Sultanın emri gereği her köyden on haneden bir hane sürgün yazılmıştır. Bunların çoğu adaya gitmek istemediler. Ekecek toprağı olmayan köylüler, adi suçtan mahkum kişiler, zanaatkarların birkaçı adaya yerleştirildiler.
Onaltıncı yüzyılda Kaşaklı köylerinde vergiye tabi erkek nüfus
Kaşaklı Nahiyesi - Köyler - Ekeler - Çay - Ada - Kuşçular - Güdülhacı - Bayındır - Cemaller - Göceler - Çepni - Şabanlar - Kuruçay -Muharremkolu - Salur - Oğulbey - İldüzen - Geydeş - Saraycık
Seydişehirli köylülerin bir kısmı adanın Limasol bölgesine yerleştirildiler. 16. yüzyılda Beyşehir sancağında yaşayan gayrımüslim nüfus ise şu köylerde toplanmıştır: Kıstıvan, Davgana, Mada, Kesi, Girapa, Mili. 16.yy'da bu köylerde vergiye tabi, toplam 150-180 civarında erkek nüfus vardı.
Prof. Dr. Faruk Sümer'e göre yörükler Oğuz boylarından gelmektedir. Yine ona göre Orta Anadolu'da Türk adıyla tanımlanan köyler, Selçuklular ve Beylikler devrinde yerleşmiş en eski Türklerdi. Nitekim Salur'lular Oğuzların Üçok boyunun en yaygın oymağıdır. Yörük ise Batı ve Güneybatı Anadolu'da yaşayan oymakların umumi adı olduğunu söylemektedir. Öyle anlaşılıyor ki Yörüklerle ilgili terminoloji karmaşıklığını korumakta ve bu kelimenin anlamı zaman zaman farklılaşmaktaydı.
Osmanlı yönetimine geçmeden önce Beyşehir gölünün güneyinde kalan bölgede özellikle Kaşaklı Kazası'nda Osmanlı idarecilerinin yörük adı verdikleri, yani Türk asıllı konar göçerler yaşamaktaydı. Osmanlılar bu bölgeyi ele geçirdikten sonra bunların bu sahalarda eskisi gibi yaşamalarına izin vermiştir. Aslında bu bölge İçel, Alanya, Teke ve Hamit bölgelerinden gelen konar göçerlerin istila sahası içerisindeydi. Serik ve Manavgat yer isimleriyle Kaşaklı ve Yağan nahiyelerinin yer adları arasında konar göçerlikten dolayı bir aynılık vardır.
1466 tarihli Beyşehir'e ait müsellem defterinde Yenişehir, Kıreli ve özellikle Kaşaklı nahiyelerinde yaşayan kimi köylülerin aslında yörük olduğunu samimiyetle yazmıştır. Hatta bunların bir kısmının "Kadim Yörükler" olduğunu özellikle belirtilmektedir. Örneğin aynı tarihli defterde Oğulbeyler, Cemeller, Keçilik, Doğduğun, Küre, Kuyucak ve Çobanlar köylüleri yörük olarak tanımlanmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, 1584 yılına kadar bu köylülerin yörüklük statüleri devletçe kaldırılmıştır.1584 yılında sadece Toklucak köylülerinin devletçe yörük olarak tanımlandığını, diğerlerinin ise bu tanımın dışına çıkarıldığı görülmektedir. Kuşkusuz bunun anlamı, artık köylerinde tamamen yerleşmiş ve konar göçer hayvancılıktan ziyade yerleşik hayat tarzını seçmiş Osmanlı kanunlarına bağlı imtiyazsız köylüler anlamına gelmekteydi. Bunlar Göçü, Kıreli, Kaşaklı ve Yenişehir nahiyelerinde yaşarlardı. Onların kurdukları köylerden sadece bir veya iki köy varlığını zamanımıza kadar devam ettirebilmiştir. Onlardan biri Kaşaklı bölgesinde yer alan Cemeller Köyü'dür. Bunlar 1584 yılında bile yerleşik hayata geçmiş değillerdi. Bunlar geleneksel yaşam biçimlerini devam ettiren Alaiyeli Tuğrul, Süle, Ağzıaçıklı, Akbayındırlı, Umurbeyli, Gencek, Seriki ve Kızıllı adlı cemaatlerdir. Örneğin, Şabanlar, Çetni, Saraycık, Oğulbeyler gibi köyler büyük Seriki Cemaatleri'nin kurduğu köylerdi.
16. yüzyılda varolan köylerin bir kısmı zamanımızda da mevcudiyetlerini devam ettirmektedirler. Ancak hemen belirtelim ki kimi köyler bu yüzyılda terkedilmiş olduğundan ortadan kaybolmuştu. 1584 yılında Kaşaklı'nın İldüzen köyü terkedilmişti. İldüzen köyünün terk edilmesinden sonra buranın topraklarını Salur, Ada, Ekeler köylüleri kullanmıştır. Ayrıca 1584 yılından günümüze Kaşaklı nahiyesinin on yedi köyünden sadece beşi zamanımıza ulaşabilmiştir Bu köylerin terk edilişinin birkaç muhtemel sebebi vardır. Vergi tahsildarlarının baskılarına dayanamayan köylüler şehirlere kaçmışlardır. Yörüklere ait köyler ise hayvancılığın tarıma göre daha kazançlı olmasından dolayı terk edilmiş olmalıdır.
Köylülerin köylerini terk etmesinin en önemli nedenlerinden birisi de akarsuların yetersiz kalmasıyla arazilerini sulayamadıklarından dolayı kendilerini besleyemez duruma gelmişlerdi. Köylerin boşaltılmasının bir başka nedeni de göl taşkınlıklarıydı. Belgelerde açıkça belirtilmemesine rağmen oluşan bataklıklar sıtmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
16. yüzyılda hububat ziraati Beyşehirli köylülerin temel uğraşlarından biriydi. Barış zamanları köylülerin dışında sipahizadeler, ortakçılar, müsellemler, piyadeler ve zaviye dervişleri hububat üretimiyle doğrudan uğraşmaktaydılar. Her zaviyenin kendine ait vergiden muaf tarlaları (zemin), etrafı çevrili büyük bahçeleri (harım), ve çiftlikleri vardı. Arazilerinin düz olması nedeni ile Göçü, Kıreli ve Gurgurum nahiyeleri hububat üretiminde ilk sıraları alırken Yaylasun, Kaşaklı, ve Cezire nahiyeleri hububat üretiminin en düşük hacimde yapıldığı yerlerdir. Kaşaklı, Yağan, Yaylasun ve Göçü nahiyesinin dağlık köyleri 16. Yüzyıl süresince sancağın en fakir köyleri arasında idi. 1584 yılı tahrir verileri incelenirse Kaşaklı, Yağan ve Yaylasun nahiyelerinde on bin akçadan daha fazla vergi ödeyen köylerin olmadığı görülecektir. 16. yüzyılda Kaşaklı nahiyesinde en çok buğday, arpa ve yulaf gibi hububatlar ekilmekteydi. Bunun yanında az da olsa kendir, kenevir ve darı gibi ürünler de yetiştirilmekteydi. Köylüler yetiştirdikleri hububatların vergisini ödemekteydi.
1507 yılında Kaşaklı nahiyesinin köylerinde yer alan çiftlikler şunlardı. Saraycık'da Hüseyin, Çay'da Ahmet v. Davut, Ada'da Hacı Ahmed, İncü Ahi, Kuşcular'da Yayla Yusuf, Güdülhacı'da Hacı Ali, Bayındır'da İlyas b. Cüneyd, Muharremkolu'nda, İsmail Mustafa, Salur'da Süleyman, İldüzen'de Mehmed (Hassa çiftliği), Geydeş'de Hacı Ahmed,
Kaşaklıda 16. Yüzyıl boyunca bağ ve bahçe sayısı diğer nahiyelere göre pek fazla değildi. Bağ ve bahçelerde yetiştirilen ürünlerin ihtiyaç fazlalığı kurulan hafta pazarlarında satılırdı. Kaşaklı'ya bağlı Ada köyünde uzun süreli bir hafta pazarı kurulurdu. Bu pazara hem etraf nahiyelerin köylüleri hem de konar göçerler katılmaktaydı. Kaşaklı pazarına genellikle Serik yörükleri rağbet etmekteydi. Bu pazarlardan alınan vergiler çoğunlukla timarlı sipahilerin timarları içerisine katılmaktaydı. 16. yüzyılda hemen her köyde hububatları öğüten su değirmenlerinin olduğunu belgelerden öğrenmekteyiz. Bu değirmenler yerüstü sularıyla altı veya en çok dokuz ay çalışabilmekteydi. Bu değirmenlerin hepsi vergi ödemekteydi. Kaşaklı nahiyesindeki köylerde varolan değirmenlerin sayısı şöyle idi. Ada'da 3, Bademli'de 12, Savcılar'da 1, Çepni'de 1, Ekeler'de 4.
16. yüzyıl boyunca özellikle küçükbaş hayvan üretimi köylülerin ve konar göçerlerin en önemli bir uğraşısıydı. Kaşaklı nahiyesindeki Alıç Yaylağı, Serikli taifesi, Satılmış cemaati, Teke ve Manavgat Türklerinin yaylağı idi. Yaylağın dışında Nahiyenin birçok yeri otlak ve çayırlıklarla dolu idi. Buralarda ziraat yapılmazdı. Ada, Ağılkaya, Arvana, Ayas, Bayındır, Ballas, Çay, Çepni, Ekeler, Gögercinlik, Gökçen, Göceler, Güdülhacı, İleminli, Umranlu, Kuğlu, Söbüçemen, Kuruçay, Malanda, Muharremkulu, Okluk, Pelidağacı, Reyhan, Salur, Saraycık, ve Taraşçı otlakları onaltıncı yüzyılda ünlüydü.
16. yüzyılda göl kenarında yaşayan köylerin en önemli gelir kaynaklarından birisi de balıkçılıktı. Şehirköy, Savcılar, Salur, Oğulbeyler, Bayındır göl çevresinde yer alan balıkçı köyleriydi.
Ege Üniversitesi, Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. M. Akif Erdoğru'nun çeşitli arşivlerdeki mufassal, icmal ve evkaf defterlerini inceleyerek oluşturduğu Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584), isimli kitap, bizlere 16. Yüzyıl Kaşaklı'sı hakkında en iyi kaynak olmuştur. Bu eser sayesinde 16. yüzyıl Kaşaklı'sında tarım, hayvancılık, nüfus, vergi, idari yapı gibi çeşitli konularda bilgi sahibi olduk.
17, 18 ve 19. yüzyıllar hakkında Kaşaklı ve çevresi ile ilgili böyle bir çalışma şimdilik yoktur. Ancak Doç. Dr. M. Akif Erdoğru'nun bu dönemlerle ilgili bir çalışmaya başlamış olması ve Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesinden Yrd. Doç. Dr. Caner Arabacı'nın yine bu dönemlerle ilgili bir çalışmaya başlayacak olması önümüzdeki günlerde bu dönemler hakkında daha net bilgi sahibi olmamızı sağlayacaktır. Şu an elimizdeki mevcut bilgiler ise çeşitli seyyahların seyahatnamelerinden ve bazı salnamelerden elde edilmiştir.
1609 yılında Osmanlı Yurdu'nun 32 eyalete ayrıldığını ve Karaman Eyaleti'nin yedi sancağından birisinin Beyşehir olduğunu Ali Efendi Divan Defteri'nden öğreniriz. Evliya Çelebi'nin ünlü Seyahatnamesi'ne ve Katip Çelebi'nin ünlü Cihannüma'sına göre 1650'lerde Beyşehir, Karaman Eyaleti'nin yedi sancağından birisidir.
Cihannüma; Beyşehir Sancağı'nın altı kazası olduğunu, ve bunların da Seydişehir, Bozkır, Kıreli, Kaşaklı, Göçükebir, ile Göçüsagır kazaları olduklarını yazmaktadır.
Katip Çelebi Kaşaklı Kazası'nı şöyle anlatır; "Beyşehri'nin şimal-i garbiyesindeki bir merhaledir. Göl kenarına bitişik beş-on pare köy ve kazadır. Hafta pazarı durur. Yedi-sekiz pare köyüne Beyişehir derler. Göl kenarında olup, Anamas Dağı bununla Eğridir arasına düşer. Ve bu şehirde Alaaddin Keykubad eseri var, şehir gölü derler. Üç köydür.Ve bundan azim çam keresteleri kesilür. Anamas Dağlarından bir azim su inip göle dökülür.
1848 tarihli devlet salnamesinde; "Beyşehri, Kırili namıdiğer Behramköyü, Kaşaklı namıdiğer Yenişehir, Göçüyan ya Göçükebir ve Sağır namıdiğer Fasıllar", Konya'nın kazaları olarak yazılıdır. 1854 tarihli bir başka salnamede ise Konya'nın 25 kazasından beşi olarak, Beyşehri, Kırili, Göçükebir, Kaşaklı, ve Yenişar olarak gösterilmiştir.
1885 tarihli bir salnameye göre, Kırili ve Yenişar Beyşehir'e, Göçü ve Kaşaklı bucakları da Seydişehir'e bağlı idi.[34] 1872 yılında Beyşehir'de belediye kurulmuştur.1878 tarihli devlet salnamesine göre Beyşehir'in iki bucağı, Kıreli ile Yenişar idi.[35] Bundan da anlaşılacağı gibi 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kaşaklı Bucağı' Seydişehir'e bağlı idi.
1894 yazında Beyşehir ve çevresini gezen Alman seyyah Friedric Sarre, Kaşaklı girişinde ırmakların olduğu, bu ırmakların ovayı bataklaştırdığı ve atlarının ayaklarının çamura gömüldüğünü yazmaktadır. Sarre, Kaşaklı'da bir müddet dinlendikten sonra kendilerini Kurucuova'ya götürmesi için buradan, yanlarına bir rehber alarak yola koyulmuştur. Sarre, Anamas Dağı'nın eteklerindeki yolun çok bozuk olduğunu, bu yüzden yanlarındaki muhafızın Kaşaklı'lı rehber yörük gencini dövmek istediğini de seyahatnamesinde belirtmektedir. Ayrıca seyyah, Anamaslardan göle doğru çektiği birkaç fotoğrafa seyahatnamesinde yer vermiştir.[36]
C. Cumhuriyet Döneminde Yeşildağ
1928 yılında yapılan Konya İli'nin son yönetsel bölünüşünde, Beyşehir ilçe merkezi olmuştur. Bu yıllarda ise Kaşaklı, Çay ve Salur muhtarlıklarından oluşan ve Üzümlü Kazası'na bağlı olan bir köy idi. Kaşaklı köyünün Salur kısmında Koca Osman'ın, Helimoğlu Sadık'ın, Tahir Çopur'un, Hasan Namal'ın Osman Dursun'un, İzzet Yayla'nın, Rifat Şanlı'nın; Çay kısmında Sadık Gökmen'in, Hamza Yeşiltaş'ın, Kemal Gökmenoğlu'nun, Cevdet Akar'ın, Rahmi Gökmenoğlu'nun, Mehmet Ayaydın'ın, Yakup İliksiz'in, Hakkı Gökmen'in, Dolubey Özcan'ın muhtarlık yaptıkları yaşlılar tarafından söylenmektedir.
Yeşildağ Kasabası ise, Salur, Çay ve Cemeller köylerinin birleşmesi ile 28/02/1955 gün ve 27567 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile belediyelik olmuştur.[37] Bu tarihten itibaren Yeşildağ Kasabası; Belen, Cemeller, Ecirli, Kömürcü, Meydan, Saray ve Taşbaşı olmak üzere yedi mahalleye taksim edilmiştir. Kasabaya Yeşildağ ismini bir orman mühendisi vermiştir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|